Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Richard #

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Richard Quinlivan
K.S.K.S. Profesörü
K.S.K.S. Profesörü
Richard Quinlivan


Mesaj Sayısı : 4
Kayıt tarihi : 23/08/10

Richard # Empty
MesajKonu: Richard #   Richard # EmptySalı Ağus. 24, 2010 1:32 pm

- Richard Sean Quinlivan
- KSKS Profesörü

- *Babam eve her zamanki gibi sarhoş döndüğünde, şöminenin karşısında sızmadan önce hep aynı hikâyeyi anlatırdı. Yirmili yaşlarında genç bir İrlandalı olan Sean, Porto Riko'ya gittiğinde annemle tanışmış. Babamın ağzından; "Işıltılı güzelliğiyle Latin erkeklerini baştan çıkaran Maria'nın gönlünü bu İrlandalı yakışıklı kazandı." olarak dökülen aşklarını, annemin ağzından hiç dinlemedim. Annemin kuzeni Alfredo'nun evindeki partide başlayan samimiyetleri üst katta devam ederken, ben o gecenin üzerinden 9 ay geçtikten sonra dünyaya geldim. Maria'nın dindar bir katolik ailesinin olması evliliklerini zorunlu hâle getiriyordu. Akrabalarımız bize yardım etmezken, babama da yabancı olduğu için kimse iş vermedi. O kötü şartlarda evimize neşe getiren, kardeşim Angela oldu. Annemin tek kardeşi, Nessie teyzem ona "melek" diyordu. Yeni doğmuş olmasına rağmen Angela, çok güzel bir bebekti. Büyüdüğünde tıpkı annem gibi harika bir kadın olacağından herkes emindi. Bu yeni bebek büyüsü, Nessie teyzemin bebek için bıraktığı paranın çoğunu barlarda yiyen babama karşı bir öfke oluşmasına bile izin vermiyordu. 3 yaşıma yeni girdiğim günlerde, bir gece uykumdan bağırışlarla uyandım. Angela'nın güzel yüzü kıpkırmızı kesilmişti ve annem ağlayarak onu tekrar hareketlendirmeye çalışıyordu. Babam kasketini bile giymeden Angela'yı kucağına alarak sokağa fırladı. Kardeşimin o küçük kalbi, dispansere yetişemeden durmuştu. Açık sokak kapısını umursamadan onların peşinden gittim ve sokaktaki feryatları işiten bütün komşularımız da sokağa döküldü. Annemi sakinleştiremiyorlardı. Hiç konuşmayan babam gözlerindeki yaşlarla oradan uzaklaştı. Cebinde beş kuruş olmadan bir bara giderek sızana kadar içmişti. Kucağında ölü bir bebekle yataktan çıkmayan annemi yalnız bırakan teyzem, yanına beni de alarak babamı aramaya çıktı. Onu bir sokak köşesinde ağlarken bulduk. Teyzem, babamı gözlerimin önünde tartaklayarak eline yüklü miktarda para tutuşturdu. Birkaç gün sonra İrlanda'ya giden bir gemiye bindik. Porto Riko, Angela'yla beraber bizim için sona ermişti.

*Limerick, Dublin'in güneyinde fakir bir şehirdir. Quinlivanlar'ın nesillerdir yaşadığı, babamın ve onun babasının doğduğu Tanrı'nın unuttuğu bu kasaba dindarlığı ile tanınır. Babamın tek kardeşi Rose Hala'nın yanında, kendi evimizi tutabilecek kadar paramız olana kadar kaldık. Rose Hala, babam gibi siyah saçları olan sıska bir İrlandalı. Bana her zaman "latin piç" ya da "fahişenin tohumu" der. Annem de onu sevmez. Babam, annemin şehirde yayılan bütün hastalıklardan ve rutubetten sorumlu tuttuğu Shannon Nehri'nin kıyısındaki limanda iş buluyor. Rose Hala'nın oturduğu mahallede küçük bir ev tutarak oraya taşındık ve o evdeki ilk günlerimizde Tanrı bize bir çocuk daha verdi. Hector, ben ve annem gibi değildi. Erkek kardeşim de babam gibi gerçek bir İrlandalıydı. Hector bir yaşını doldurana kadar babam limandaki işine devam etti. Her gece barlarda parası bitene kadar içiyor, İrlanda marşlarıyla eve geldiğinde beni uyandırıp İrlanda uğruna ölmem için yemin ettiriyor ve bana 1 şilin veriyordu. Sonra Angela için ağlayarak uykuya dalıyordu. Annem o geceler babama İspanyolca küfür ediyor ve "Jesus senin gibi pis bir İrlandalı olmayacak." diyordu. Annem de, babam işteyken şöminenin karşısında sigarasını tüttürürken ağlamaya başladığında, beni Hector'u gezdirmem için gönderiyordu. Evde annemle hep İspanyolca konuşuyoruz, babam İspanyolca bilmesine rağmen bu duruma kızıyordu. Tartıştıkları zaman babam yine yürüyüşe diye çıkıp bara gidiyor, sarhoş dönüyordu. Hector 2 yaşına geldiğinde o da İrlanda uğruna ölmek için yemin etmeye başlıyor ve 1 şilini hak ediyordu. Bu gecelerden birinin sabahında babam, uyanamayınca limandaki işine geç kaldı ve kovuldu. Bundan sonra bulduğu tüm işler 2 haftadan uzun dayanmadı. Evde pişmesi gereken yemeği ve demlenecek çayı kiliseden dilenerek alıyoruz. 7 yaşına girmek üzereyim. Babama göre, iyi bir İrlandalı olabilmem için iyi bir Katolik olmalıymışım. Sadece bu konuda annemle tartışmıyorlar. Katolik okuluna yazılıyorum. Öğretmenimiz Bay O'Donnell elinde sopasıyla sınıfta dolaşıyor. Bana bildiğim bir duayı okumamı söylüyor. Bildiğim duaları İspanyolca okumaya başladığımda sopayı ağzıma vuruyor. O kadar yaşıtımın arasında ağlayamıyorum. Okul bahçesinde neden onlar gibi beyaz olmadığımı, daha esmer olduğumu soruyorlar. Onlardan farklı olduğum için dışlanıyorum. Tek arkadaşım 3 yaşındaki kardeşim Hector... Babam işsizlik sigortasından gelen bütün parayı barda harcadığı için evde doğru dürüst yemek olmuyor. Annem şöminenin karşısında sigarasını tüttürürken Hector'u dışarıda oyalamamı istiyor. Onunla ne kadar oyun oynasam da açlığını unutamıyor. Limerick'in bir ucundan, diğer ucuna kadar dolaştırıyorum. Zengin mahallesine geldiğimizde güzel evler Hector'un hoşuna gidiyor. Evlerden birinin önünde bir kutu görmüştüm. Bakkaldan geldiği belli. Hector'a sokağın başında bırakıp sessizce o evin bahçesine giriyorum. Kutunun içinde domates, peynir ve marmelat var. Ve biraz da şekerleme... Kutuyu kaptığım gibi fırlıyorum. Hector koşmayı bilmediği için bir elimle de onu taşımaya çalışıyorum. Kutu elimden düşüyor ve bütün yiyecekler saçılıyor. Yerdekileri oracıkta yerken Hector'un keyfi yerinde. Ama benim bu durumda günah çıkarmam gerek. Eve geldiğimizde haşlanmış iki patates ve kuru ekmek yiyoruz. Annem Hector'un neden huysuzlanmadığını merak etmiyor. Ben de hırsızlık yaptığımı söylemek zorunda kalmıyorum. Hector'un yarım yamalak konuşabilmesi bazen işime yarayabiliyordu... Bir gece eve sarhoş olarak gelen babam, bize İrlanda için ölmemiz için yemin bile ettirmeden annemin yanına yatıyor. "Katolik bir kadının kocasına karşı görevleri vardır Maria. Yoksa Tanrı seni affetmez." dediğini duyabiliyorum. Daha sonra yattıkları yataktan gıcırtı sesleri gelmeye başlıyor ve inlemeler duyuluyor. Ne yaptıklarını anlayamıyorum ama annemin bu durumdan hoşnut olmadığını biliyorum. Ve melekler bir çocuk daha veriyor. Bir erkek kardeşim daha oldu. Adını Micheal koyuyoruz. Micheal da bana ve anneme benziyor. Babamın o gece söylediği şeyleri tekrar ettiği başka bir gece kavga ediyorlar. Babam, anneme vuruyor ve kasketini alarak evden çıkıyor. Onun bu sefer bara gitmediğini bildiğim için peşinden gidiyorum. Uzun zaman sonra beni fark ediyor ve "Eve dön Jesus!" diye bağırıyor. Orada durup, onun sokağı dönüşünü seyrediyorum. Biliyorum, bu onu son görüşümdü...

*Soğuk bir kış Limerick'i vurduğunda, yakacak kömür alabilecek durumda değiliz. Artık 9 yaşındayım ve ailenin reisi benim. Babamın yakın arkadaşı, kömür dağıtıcısı Kevin'ın yanında işe giriyorum. Kevin, babamdan daha yaşlı bir adam. Üzeri her zaman kömür tozuyla kaplı olur, kilisedeyken bile simsiyahtır. Kömür çuvallarını at arabasına yükleyerek şehir boyunca dolaştırır. Ben de ona yardım ediyorum. Bana 6 peni veriyor. Bir gece işten döndüğümüzde, beni at arabasıyla eve bırakıyor. Annemi ziyarete geldiğini hiç görmemiştim. Ben üzerimdeki kömür tozlarını temizlerken annemin odasından bir bağırış yükseliyor. Kevin'ı yatakta, annemin üzerinde buluyorum. Ona saldırdığımda annem de ağzını kapatmaya çalıştığı elini ısırıyor. İkimizi Hector ve kucağındaki Michael'ın önünde yorulana kadar dövüyor. Artık onun yanında çalışamadığım için evimize para girmiyor. Annemin kiliseden aldığı yemek, hepimize yetecek gibi değil. Kardeşlerim ve ben, annemle beraber daha çok yardım yapan Katolik derneklerini teker teker geziyoruz. Hepsi de, Latin olduğumuz için kapıyı yüzümüze çarpıyor. Soğuk kış şiddetini arttırınca küçük kardeşimiz hastalanıyor. Bizimle dispanserde doğru düzgün ilgilenmiyorlar bile. Babam gittiğinden beri Hector da, ben de okula gitmiyoruz. Michael'ın iyileşmesi için doğru düzgün yemek yemesi gerektiğini söylüyorlar. Bunun üzerine Hector'la beraber evlerden yemek çalmaya başlıyoruz. Annem bu duruma normâlde kızar, ama Michael için yaptığımızı biliyor. Geceleri sessizce ağladığını duyuyorum. Michael'daki hastalık anneme de bulaşıyor. Rose Hala'ya haber veriyoruz. İkisi de hastaneye yatırılıyor. 2 ay boyunca Rose Hala'nın evinde kalıyoruz. Bize hakaret etmesine ve dövmesine göz yumuyoruz. O hiç evlenmemiş. Bu yüzden çocukları sevmez. Hector'la bizi okula gönderdiği zaman kendi evimize gidip şömineyi yakıyor, orada oyunlar oynuyoruz. Sonunda hastaneden yanında Micheal olmadan çıkıp gelen annem, Angela öldüğünde olduğu gibi bitkin. Rose Hala'nın sandığında duran bütün parayı annemin isteği üzerine çalıyorum ve o gece Limerick'ten ayrılıyoruz. Dublin limanından bir yük gemisine biniyoruz. Hector ısrarla Michael'ın nerede olduğunu ve nereye gittiğimizi soruyor. Hector uyuduğunda, annem ağlamaya başlıyor. Onun kucağındaki başımı kaldırarak gözlerinin içine bakıyorum. Titreyen sesiyle fısıldıyor; "Porto Riko'ya dönüyoruz Jesus." Göz yaşlarını ellerimle siliyorum. Kendi gözlerime biriken yaşları, kendimi sıkarak gizlemeye çalışıyorum. "Seni bir daha ağlatamayacaklar anne. Söz veriyorum!" Artık İrlanda uğruna ölmek istemiyordum. Eğer bir şey uğruna öleceksem, bu kesinlikle annem olurdu...

*Porto Riko'da hiçbir akrabamız bize kapısını açmıyor. Burası Limerick gibi hastalık saçan bir nehre sahip değil, ama hava çok sıcak olduğundan farklı salgın hastalıklar mevcut. Nessie Teyze kalacak bir yer ayarlayana kadar birkaç gün onda kalabileceğimizi söylüyor. O annem gibi hâlsiz görünmüyordu. Hâlâ eski güzelliğinde. Her gece eve birileri geliyor ve Nessie Teyze'nin odasında, babamla annemin yaptığı şeyi yapıyorlar. Sonra da giderken ona para veriyorlar. Annem onun yaptığı şeye çok kızıyor. Orada kavga ederken birbirlerine ettikleri küfürler hâlâ hatırımda... Bizi evinden kovduğunda, gidecek yerimiz kalmıyor. Kapı kapı dolaşmaya devam ediyoruz. Annemin akrabalarından biri bize kapısını açıyor. Xavier, kısa boylu ve esmer bir adam. Bıyıkları suratında iğrenç dursa da hiç kestiğini görmedim. Annem bize kötü bir barda çalıştığını söylüyor. Onun evinde kaldığımız süre boyunca yemekleri ve bulaşıkları annem yıkıyordu. Her gece sarhoş gelen Xavier, yemeğini masasında bulamazsa bize bağırıyordu. "Lanet olası Fahişe! İrlandalı piçler!" Geceleri çatı katında kalan Xavier'in yanına çıkan annem, babamla yaptığı şeyi onunla da yapmaya başlıyor. Gıcırtılar ve iniltiler eşliğinde uyumaya çalışıyoruz. Tuvalet alt katta olduğu için, Xavier üst kattaki lazımlığı kullanıyor. Bana o lazımlığı temizleme görevini veriyor. Her seferinde kusuyorum ve ona İngilizce küfürler ediyorum. O pis adam Hector'u, yemeğini yediği için dövmeye başlıyor. Annem ne kadar yalvarsa da bırakmıyor. Bu ailenin reisi benim, babam kardeşlerimi ve annemi bana emanet etti. Bu pisliğin Hector'a daha fazla vurmasına dayanamıyorum. Mutfak sandalyesini kafasında parçalamama rağmen, ağaya kalkıyor. Suratım kanlar içinde kalana kadar yüzümü tekmelemeye devam ediyor. Araya giren annem de tekmelerden nasibini alıyor. Onun elinden kurtuluyorum. Mutfak tezgâhında duran bıçağı elime aldığımda, anneme vurmakta olan Xavier'in gözü hiçbir şeyi görmüyordu. Anneme söz vermiştim, bir daha ağlamayacaktı. Elimdeki bıçağı adamın sırtına defalarca saplıyorum! Döşeme kana bulanıyor. Yerde ağlayan annemle ve dehşet içinde bana bakan kardeşimle göz göze geliyoruz. 11 yaşında katil olmuştum. Ben aileme son kez bakarken, onlar sadece bir katile bakıyorlardı. Bunu gözlerinden okuyabiliyorum. Sokak kapısını ayırarak kendimi sokağa attığımda annemin arkamdan bağırdığını duyuyordum...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Rocio del Bosque
Slytherin VII. Sınıf
Slytherin VII. Sınıf
Rocio del Bosque


Mesaj Sayısı : 120
Kayıt tarihi : 26/07/10

Richard # Empty
MesajKonu: Geri: Richard #   Richard # EmptySalı Ağus. 24, 2010 1:33 pm

Kabul edildi, rütbe veriliyor.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Richard #
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Karakter İşlemleri :: Ana Hatlar :: Meslek Seçimleri-
Buraya geçin: